9 Haziran 2012 Cumartesi



DEĞİŞİMLERE KARŞI OLUŞAN DİRENÇLERİ OLUMLUYA ÇEVİREBİLME TEKNİKLERİ


Şirket genelinde yapılan köklü değişimler her zaman için önemli dirençleri ve refleksleri beraberinde getirir. Örneğin daha önce yazılı kuralların, kullanılan formların, görev tanımlamalarının, organizasyon şemasının olmadığı bir şirketin kurumsallaşmaya çalıştığını düşünelim. Bu uzun soluklu süreçte birçok uygulama, alışkanlıklar ve sistem eskisine göre köklü olarak değişecektir. Bu da beraberinde dedikoduyu, değişime dirençleri, alışkanlıklardan vazgeçmeme davranışlarını beraberinde getirecektir. Bu psikoloji etkin bir şekilde yönetilemediği zaman sonuçlar eskisinden kötüye gidebilir. Ayrıca kurulan herhangi bir sistem (ki dünyanın en iyi sistemi dahi olsa) uygulamaya geçemediği zaman başarısız olur.

Patronlar, girişimciler, orta veya üst düzey yöneticiler olarak değişime ve değişim fikrine karşı oluşabilecek dirençleri ve refleksleri olumluya çevirebilmek ve onu etkin olarak yönetebilmek için şu hususlara dikkat edebiliriz:
  1. Değişim kararı alınmadan önce ne kadar geniş bir katılımın onayı alınırsa projenin hayata geçmesi o kadar hızlı olacaktır. Bunun için gündem oluşturulmalı.
  2. Değişimi yaşayacak kişilerin önem verdikleri değerlere uyumlu veya en azından paralel olacak şekilde bir değişim projesi tasarlamaya ve uygulamaya dikkat etmeli.
  3. Şirketin üst yönetimi, değişim projesini istekle ve içtenlikle desteklediğini göstermeli ve çalışanlara bunu hissettirmeli.
  4. Yöneticiler tutarlı olmalı.
  5. Değişim sürecinde adil olmaya dikkat etmeli.
  6. Değişim çalışması sürerken yapılan çalışmalar ve yapılacaklar ile ilgili tüm çalışanlara periyodik olarak özet bilgiler aktarılmalı.
  7. Değişmeyi uzun vadede mevcut yükleri arttırıcı olarak değil, bilakis azaltıcı olarak görmelerini sağlayabilmeli.
  8. Yeni proje ile katılanların ilgisini çekecek yeni deneyimleri (yaşantılar) adım adım sunmalı.
  9. Süreç içinde değişim sürecindeki gelişmeler taraflara somut verilerle anlatılmalı.
  10. Çalışanların özgürlüklerinin ve güvenliklerinin tehdit edilmediği onlara hissettirilmeli.
  11. Öneriler ve fikirler daha fazla önemsenmeli.
  12. Oluşan itirazlar ve dirençler büyümeden tespit edilip ikna etmeye yönelik diyaloglar kurulmalı.
  13. Güven ortamı yaratılmalı.
Tabi bu tavsiyeler değişimi etkin olarak yönetme isteği ve yaklaşımı ile alakalıdır. Eğer ki konuya “ben değişiyorum, onlar isteseler de istemeseler de uyacaklar” yaklaşımı ile bakılacaksa bu tavsiyelerin yöneticilere faydası olmayacaktır. Kaldı ki böyle bir yaklaşımda kişiler işten çıkarılma korkusuyla söylenen yeni çalışmaları zorunlu olarak yapacak ama bu durumda verimli çalışma, karlı çalışma ve sistemin kalıcılığı noktası tartışmaya açık olacaktır.

Kurumsallaşma eğiliminde olan şirketlerin yaşadığı en büyük sorunlardan bir tanesi, değişime karşı direnç gösteren yönetici ve çalışanlardır. Değişimlere karşı oluşan dirençler olumluya çevrilemediği sürece şirketlerin kurumsallaşma çalışmaları önünde her zaman engel olarak duracaklardır. Çünkü yapılan uygulamalar, tarif edilen sistemler uygulamaya bu kişiler tarafından geçirilmeyecek veya kısmen geçirilecektir.

Bu çerçevede, toplam 402 şirkete danışmanlık hizmeti vermiş olan Türev Danışmanlık Grup Başkanı ve alanında tanınmış Stratejik Yapılandırma Danışmanlarından olan Bülent Orta’nın önerilerini sizlerle paylaştık. Kurumsallaşıyorum blogunun siz değerli izleyicilerine faydalı olması dileğiyle…


26 Mayıs 2012 Cumartesi


ŞİRKETLERDEKİ KURUMSALLAŞMA SÜRECİNE BİR BAKIŞ

Bülent Orta
Stratejik Yapılandırma Danışmanı
Türev Danışmanlık Grup Başkanı



Geçen yıl bağ bozumu zamanında bir şarap fabrikasını ziyaret ettim. O güzelim özenle bakılmış bağlarda yetiştirilen iri bordo taneli üzüm salkımlarının nasıl özenle toplandığına şahit oldum. İtinayla toplanan bu üzüm salkımlarının, yine aynı itina ile şaraba dönüştürülme serüvenine şahitlik ettim. O bağlarda dalında gördüğüm üzüm tanelerinin nasıl dolgun ve lezzetli bir şaraba dönüşüp, şık bir kadehin içinde masamda tadılmak üzere beklediğini gördüğümde, gerçek değişimin bu olduğunu düşündüm.

İşte bence değişim, topraktan çıkıp masamda duran şaraba kadar olan süreçte yaşanılan her şeydir.

Değişim, aslında mevcut olan bir durumdan bir başka duruma geçmeyi ifade etmektedir. Bunu yaparken de içinde bulunduğumuz çevre koşullarının ihtiyaçlarına cevap verebilmeyi hedefleriz. Bu değişen çevre koşulları zaman zaman bizleri çaresiz, kayıtsız ve hatta yetersiz kılabilir. İşte bütün bunlar bizlerin değişmesini tetikleyen unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişisel anlamda değişime direnemediğimiz gibi bu gün geldiğimiz noktada işletmelerde değişime direnememektedirler. Çünkü çevremizdeki her şey çok hızlı değişmektedir. Öyleyse üzümün şaraba dönüşmesi gibi her şey bir başka şeye dönüşmek durumundadır. Kısacası değişim artık kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Günümüzde faaliyetlerine devam etmekte olan ama bölgesel ama global şirketler, neden kendilerini hep bir değişim ve dönüşüm rüzgarı içinde bulmaktadırlar. Hiç bunu düşündünüz mü? Okuduğumuz pek çok makale şirketlerin artık bir kurumsal kimliğe sahip olmaları yönünde fikir beyan edilmektedir. Peki bu kurumsal kimlikten ne anlıyoruz ya da ne anlamalıyız? İşte bu nokta, bizim için de son derece önemli bir konu.

Kurumsallaşma, bir kurumsal kimlik kazanma, kurum olma... Bütün bu tanımlamalar aslında ortak bir amacı işaret etmektedir. Bu işaret edilen amaç ise temelde her şirketin kuruluş ve yaşam amacı olan kar edebilme yetisini daha güçlü hale getirmektir. Aslına baktığımızda tüm yapılanlar nihayetinde karlılığın arttırılması içindir.

Özellikle geçmişte önemli başarılara imza atmış şirketler, genellikle bu başarılı dönemlerindeki iş yapış tarzlarını gelecek kuşaklarla birlikte geleceğe taşımak istemektedirler. İstemekle kalmayıp bu iş yapış tarzlarının vazgeçilmez kurallar olarak koruma eğilimindedirler. Ancak ne yazık ki bir dönemde başarılı olmuş bir yöntem, her şeyin değiştiği bir başka dönemde işletmeyi aynı başarılı sonuca ulaştırmayacaktır. Bu noktada artık yapılması gereken yeni iş yapış tarzlarıyla işletmeyi tanıştırmaktır. Bunu reddeden, geleneksel üzerinde ısrarcı olan işletmeler yavaş yavaş kan kaybetmeye başlayacaklardır. Ve bir süre sonra bu inatlarına devam etmeleri durumunda maalesef istenmeyen sonla karşı karşıya kalacaklardır.

Kurumsallaşma her zaman gelenekseli terk etmek anlamına gelmemektedir. Geleneksel ile modernin iç içe olduğu bir durum da olabilir. Kurumsallaşma sürecindeki profesyonelleşme olgusu, şirket ortaklarının işletmeden elini çekip sadece aile dışı yöneticiler tarafından şirketin yönetileceği anlamına gelmemektedir. Profesyonel kadroların oluşturulmasındaki amaç aile bireylerinin şirketten uzaklaştırılması değildir. Aksine aile bireyleriyle dışarıdan galen yöneticilerin birlikte hareket edebilmesinin koordine edilmesidir. Çünkü kurumsallaşma temelde bir sistem oluşturulmasıdır.

Şirketlerin kurumsal kimliğe ulaşabilmelerin temelinde, sistem yaklaşımı yatmaktadır.  Şirketler kendi yapılarına uygun, kültürel birikimlerini yansıtan, çalışanlarıyla, patronlarıyla, sektörüyle bir bütün oluşturabilecek yapıyı oluşturmaları ve oluşan bu yapıyı, belli kurallar ve bir sistem içinde yönetebilmeleri ancak kurumsallaşmanın bir sonucu olabilir.

Konuya aile şirketleri açısından baktığımızda karşımıza iki farklı kavram çıkmaktadır. Bu kavramlardan birincisi ailenin kurumsallaşması, ikincisi ise şirketin kurumsallaşmasıdır. Bu iki kavram da birbirinden farklı anlamlar içermektedir. Ailenin kurumsallaşması, aile fertlerinin belli kurallar çerçevesinde iş ilişkisini tanımlamaktadır. Ne zaman ki iş ile aile ilişkileri birbiri içine girmeye başladığında, sorunun en büyüğü masamızın üstüne gelmiş demektir. Aile şirketlerinde aile fertleri arasındaki bu psikolojik bağ, her zaman duyguların mantığın önüne geçmesine neden olmaktadır. Bu nedenlerdir ki kurumsallaşmasını tamamlayamamış aile şirketlerinde kararlar genelde duygusal yaklaşımla alınır. Oysaki ailenin kurumsallaşması sağlanırsa bu duygusal yapı işe yansımadan, aile içinde kalacak ve alınan kararlar üzerindeki duygusal baskı burada giderileceğinden işe yada iş yapış tarzına ve iş için alınan kararlara fazla yansımayacaktır.Şirketin kurumsallaşması ise tamamen farklı bir süreçtir. Şirketin kurumsallaşması, ailenin kurumsallaşmasına paralel olarak gidecek ve şirketin önceden belirlenen ve herkes için geçerli olan kurallarla yönetilmesine imkan sağlayacaktır. Şirket içinde görev alan herkes, aileden olup olmadığına bakılmaksızın kurallara uymakla mükellef kılınacaktır.
Aile şirketi özelliği taşımayan işletmeler için kurumsallaşmaya baktığımızda burada da karşımıza çıkan durum pek farklı değildir. Bu tip şirketlerde de kurumsallaşmadan beklentimiz sistem olmalıdır.

Kurumsallaşma, ister aile şirketi olsun, ister aile şirketi özelliği taşımayan bir şirket olsun işletenin sahip olduğu sermaye, insan gücü, makine ekipman, bina, alet edevat, deneyim, entelektüel sermaye gibi her türlü kaynağı en verimli nasıl kullanabileceğini ve bunun sonunda karlılığını nasıl arttırabileceğini ifade etmektedir. Bu nihai kar amacına ulaşabilmek için de ne yapılması lazım geldiğini anlatmaktadır. Öyleyse kurumsallaşmayı salt bir organizasyonel değişim olarak görmemek lazım. Çünkü kurumsallaşma organizasyonel değişimle birlikte bir anlayış, bir mantık, bir kültürel değişimdir de aynı zamanda. Eğer kurumsallaşmayı bu şekilde algılarsak doğruyu bulmuş, görmüş oluruz.

Değişen dünya düzeninde ülkemizde de pek çok değişim yaşanmaktadır. Bu değişim sürecinde ayakta kalmak isteyen küçük ve orta boy işletmeler veya büyük işletmeler olsun değişimin vaz geçilmez bir dinamizm olduğunu algılamak durumundadırlar. Bunu algılayabilen işletmeler bugün olduğu gibi gelecekte de varlıklarını sürdürebileceklerdir. Bunu algılamakta geç kalan yada imtina eden işletmeler ise ne yazık ki yok olmaya mahkum olacaklardır.

Kurumsallaşmadan elde edilecek faydayı kısaca özetlemek gerekirse güce güç katmak için güce sistem yaratmak diyebiliriz. Değişim kurumsallaşmanıwebn ilk adımıdır. Ama ne yazık ki değişimi kabullenmek çok zordur. Şirketler bu kurumsallaşma sürecinde yaşadıkları değişimi içlerine sindirmek zorundadırlar. Aksi taktirde geriye dönüş çok hızlı olmaktadır. Kurumsallaşma süreçleri genel itibariyle şirketlerin kendi içlerinde, kendi kendilerine başaracakları bir çalışma değildir. Genelde şirketler kurumsallaşma sürecinde, danışmanlık şirketlerinden destek almayı uygun bulmaktadırlar. Çünkü kendi kendine değişmek, ne kadar değiştiğini ölçümlemek ve gerekli düzeltmeleri yapabilmek hiçte kolay değildir. Eski alışkanlıklar kolay kolay terk edilememektedir. Bu da değişimin kalıcı olmasını engellemektedir. Bundan dolayıdır ki şirketler Türev Danışmanlık bünyesinde yer alan Türev Yönetim Danışmanlığı (www.turev.com.tr) gibi konusunda uzman danışmanlık firmalarından hizmet almayı yeğlemektedirler. On yıllık bir danışmanlık firması olarak Türev Danışmanlık bu güne kadar gerçekleştirdiği 328 farklı kurumsallaşma ve yeniden yapılanma projesinde elde ettiği deneyimleri, birlikte yola çıktığı tüm müşterilerine sunmaktan imtina etmemektedir.              

Nasıl ki değişim kaçınılmaz bir gerçekse kurumsallaşmanın sonucunda kavuşulacak sistematik ve kontrollü yapı da aynı derece kaçınılmazdır. Yapılması gereken doğru karar verip zamanında uygulamaya geçmektir.  

NOT: Yazarın bu yazısı Yenigün gazetesinde yayınlanmıştır.