26 Temmuz 2012 Perşembe


DÜNYA'NIN EN UZUN YAŞAYAN ŞİRKETLERİNİ TANIYOR MUSUNUZ?

Bir an düşündüğümüzde Dünya’da yaklaşık 200 yıldan fazla yaşayan bir aile şirketinin bulunmadığını düşünebiliriz. Çünkü bu yaşam süresi gerçekten çok uzundur. Tarihsel dönüşümler, ortaklık yapılarındaki değişimler, ekonomik ve kültürel gelişmeler ve tüketici alışkanlıklarındaki değişimlere rağmen bir şirketin bu kadar uzun yaşaması gerçekten çok zor.
Çok sayıdaki aile şirketini incelemiş emekli yönetim uzmanı William T. O’Hara, Centuries Of Success: Lessons from the World’s Most Enduring Family Businesses* (Yüzyıllık başarılar: Dünya’nın en ölümsüz aile şirketlerinden dersler) çalışmasıyla bir nevi imkansızı başarıp uzun yıllar yaşayabilmiş şirketleri ortaya koymuştur. Bu çarpıcı çalışmadan derlenerek, bu şirketlerin bazılarını sizlerle aşağıdaki tabloyla paylaşıyoruz.

Şirket ismi
Kuruluş Yılı
Kurulduğu Ülke
Faaliyet Gösterdiği Alanlar
Kongo Gumi
578
Japonya
İnşaat
Beretta
1526
İtalya
Silah Sanayi
Zildjian
1623
Türkiye
Müzik Aksesuarları
Shirley Plantation
1638
ABD
Plantasyon
Bixler’s Jewelers
1785
ABD
Mücevher
Molson A.Ş.
1786
Kanada
Alkollü İçecekler

T. O’Hara’nın tespiti gerçekten ilginç. Bu çarpıcı tespitin sonucunda doğal olarak aklımıza “bu şirketlerin çok uzun yıllar yaşamasının sırrı nedir?” sorusu geliyor. Bir sonraki yazımızda bir çok şirketin nesilden nesile aktarılabilmesi için kurumsallaşmalarına destek sağlayan Türev Yönetim Danışmanlığı olarak elde edilen tecrübeleri paylaşacağız. Bizi takip edin…

* Bu kitap 2004 yılında Adams Media tarafından 2003 yılında yayınlanmıştır.

7 Temmuz 2012 Cumartesi

AİLE ŞİRKETLERİNDE KURUMSAL STRATEJİ NE KADAR ÖNEMLİDİR?

Bülent Orta
Türev Danışmanlık Grup Başkanı
Stratejik Yapılandırma Danışmanı

Günümüz koşullarında bir işletmeyi yönetmek çok zordur. Hele ki bir üst düzey yönetici olarak bu sorumluluğu üstlenmek ve başarılı olacağım diye yola çıkmak daha da zordur. Dünyadaki belli başlı yönetim uzmanlarının, akademisyenlerin, teorisyenlerin ve pratisyenlerin tümünün üzerinde birleştikleri bir konu var ki o da, stratejinin, stratejik düşünme ve stratejik yönetimin önümüzdeki dönemde, işletmeler açısından daha da fazla önem arz edeceğidir. Peki, strateji nedir ve neden bu kadar önemlidir?

Değişen dünya dinamiklerinde yapılması gereken, stratejik düşünebilmeyi her işletmenin birincil öncelikli konular arasında görmesi, işletme dâhilinde buna paralel yeni konumlandırmalar oluşturması, geleceğe güvenle ve rakiplerinden daha önce ulaşabilmesi için benimsedikleri yönetim tarzlarını yeniden yapılandırmaları gerekmektedir. Bu değişim sürecini sağlıklı bir biçimde geçiren ve elde ettikleri değişimi sürekli kılan işletmeler, geleceğin lider işletmeleri arasında yerini alacak; bu süreci iyi yönetememiş ve/veya bu süreçten bilinçli olarak uzak durmuş işletmeler ise maalesef yok olup gideceklerdir.

Bilindiği üzere ülkemizde ve dünyada kurulu şirketlerin çok büyük bir kısma aile şirketi özelliği taşımaktadır. Bu oran ülkemizde % 95 iken, İsviçre’de % 85, ABD’de % 90, İtalya’da % 95’dir. Rakamlardan da anlaşılacağı gibi ülke ekonomileri aile şirketi özelliği taşıyan şirketler üzerinde tesis edilmiştir. Bu durum aile şirketi özelliği taşıyan ülkemiz şirketlerinin, yönetimsel olarak daha verimli yönetilmesi ihtiyacını bir kez daha gözler önüne koymaktadır. Aile şirketlerinin günümüz ekonomik koşullarında mevcudiyetlerini devam ettirebilmeleri, gelecek kuşaklara sağlıklı devir edilebilmeleri için mutlak surette geleneksel yönetim modellerinden kurtularak, modern işletme yöntemleri ile tanışmaları gerekmektedir. Bu açıdan baktığımızda,  artık, stratejik yönetim, günümüz aile şirketlerinin gündemine girmiştir ve yönetim, belirlenen stratejiler kapsamında yapılandırılmaktadır. 

            Ancak, stratejik yönetim konusunda bazı kavram kargaşaları yaşanmaktadır. Konunun detayına girmeden önce, bu konuda karşılaştığım kavram kargaşasına bir açıklık getirmek isterim. Stratejik yönetim hususunda kullanılan kavramlardan

            Planlama,İşletmenin amaçlarının tespiti ve bu amaçlara erişebilmek için gerekli yol ve araçların belirlenmesi” olarak tanımlanmaktadır. Dikkat edileceği gibi planlama bir “süreç”tir ve belirli evreleri vardır. Sonuçta elde edilenler ise, belirlenen amaçlar ve bu amaçlara ulaşmayı sağlayacak yollardır.
                          
            Amaçlar, belirlediğimiz ve varmak istediğimiz sonuçlar”dır. İşletmelerde faaliyetlerin başarılı bir şekilde yerine getirilmesi ile ulaşmayı arzuladığımız ve beklediğimiz bir veya birden fazla sonuçtur.
           
Plan, planlama süreci içinde amaçlara varmak için belirlenmiş kararlar topluluğu”dur.

Strateji de bir plandır. Çünkü stratejide esas olan, arzuladığımız ve istediğimiz sonuçlara ulaşmaktır. Strateji, rakiplerin faaliyetlerini de inceleyerek, amaçlara varmak için belirlenmiş, nihai sonuca odaklı, uzun dönemli, dinamik kararlar topluluğu olarak tanımlanabilir.

Taktikler de stratejiler gibi, bir plandır ve kısa süreli olup, süreç içinde rekabet koşullarına göre değişen şartlara cevap vermek amacıyla geliştirilen faaliyet ve kararlardır.

Politikayı, ise istenilen amaçlara ulaşmak için belirlenen stratejilerin uygulanması aşamasında verilecek kararlara ve yapılacak faaliyetlere yol gösteren bir düşünce tarzı olarak tanımlayabiliriz.

Stratejiyi oluşturan satış, pazarlama, üretim, satın alma gibi politikalardan biri de finansman politikasıdır. Günümüz ekonomik koşullarında, şirketlerin finansal yönetim yani parayı yönetebilme kabiliyetlerinin mutlak suretle gelişmesi gerekmektedir. Kısıtlı kaynaklara sahip olan tüm işletmeler için finansal yönetim son derece önemlidir. Finansal yönetimden kasıt, sadece kaynakların yönetilmesi değil, aynı zamanda şirketin finansal verilerinin doğru şekilde analiz edilerek, yönetimsel kararların, zamanında ve doğru şekilde alınabilmesine olanak sağlayacak bir veri analizinin yapılmasıdır da. 

Finansal verilerin analizinde pek çok yöntem kullanılmakla beraber en az karmaşık olan yöntemlerden biri rasyo analizi yöntemidir. Bu yöntem, şirketin mali verilerinin analiz edilerek, çıkan sonuçların yorumlanmasıyla bu veriler ışığında şirketin, bundan sonraki dönemde nasıl yönetilmesi gerektiğini, hangi tedbirlerin, ne şekilde alınması gerektiğini; kısacası bu noktadan sonra bir yöneticinin, şirketini yönetirken hangi noktalara dikkat etmesi gerektiğini göstermektedir.

Türev Yönetim Danışmanlığı olarak, otuz çalışanı olan ve aile şirketi özelliği taşıyan bir üretim işletmesinde yaptığımız “Mevcut Durum Analizi (MDA)” çalışmasında, elde ettiğimiz veriler ile şirket sahiplerine, rekabet edebilme kabiliyetlerini geliştirmek için nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini somut olarak ifade edebildik. Ve bu çalışmadan sonra o şirket sahipleri gerekli adımları atarak, şirketlerinin finansal verilerini düzelterek karlılık oranlarını arttırdılar. Burada yapılan MDA çalışmasında, şirketin cari rasyosunun (cari rasyo: İşletmenin dönen değerlerinin kısa süreli borçlara oranlanmasıyla oluşturulan rasyodur. Bu rasyo özellikle işletmeye kısa süreli kredi verenlere, paralarını geri alma açısından bir güvenlik marjını ortaya koyar.)  1,59 olduğunu gördük. Cari rasyonun 1,59 olması şunu ifade etmektedir; bu oranın 2 olması normal kabul edilmektedir. Şirketin hesaplanan oranın 2’nin altında çıkması, şirketin dönen değerlerinin kısa vadeli borçlarının ne kadarını karşılayabildiğini ifade etmektedir. Bir başka deyişle oranın 1,59 çıkması, kısa vadeli borçlarının dönen değerlerin % 62,9’una karşılık geldiğini gösterir. Bu durum şirketin kısa vadeli borçlarını ödeyebilme kabiliyeti açısından sıkıntı yaşayabileceğini göstermektedir.  Bu veri elde edildikten sonra uygulamaya alınan kararlar neticesinde bir sonraki mali dönemde yapılan cari rasyo analizinde, bu oranın 1,82’ye çıktığı görülmüştür. Peki, bu yeni oran neyi ifade etmektedir?  Cari rasyonun 1,59’dan 1,82’ye çıkması demek, şirketin kısa vadeli borçlarının oranının dönen değerler içinde azaldığının göstergesidir. Buna göre kısa vadeli borçların oranı %62,9’dan % 54,9’a düşmüştür. Kısa vadeli borçlardaki bu düşüş, işletmede farklı finansal politikalar uygulanarak sağlanmış ve işletmenin nakit akışında kısmen bir rahatlama sağlanmıştır. Bu rahatlama da şirket sahiplerinin geleceğe olan güvenini arttırmıştır.

Yukarıdaki basit örnekte de görüldüğü gibi, şirketlerimizin finansal verilerini zamanında ve doğru bir şekilde analiz edip, gerekli önlemleri alabileceğimiz yönetimsel kararları, zamanında ve etkili bir şekilde alırsak; stratejik olarak şirketlerimizi daha doğru yönetebileceğimiz bir gerçektir. Unutulmamalıdır ki şirketlerin finansal verileri sadece rakamlardan oluşmamakta, o rakamların detaylı bir şekilde analizi sonucunda yönetimsel kararlar da o verilerden çıkartılabilmektedir. Yapılması gereken, finansal verilerin ehil kişiler tarafından incelenmesine, yorumlanmasına ve yönetimsel kararlara dönüştürülmesine imkân sağlamaktır. İster küçük bir aile işletmesi, ister büyük bir işletme olsun, mutlak surette “Mevcut Durum Analizi (MDA)”ne önem vermeli ve analiz sonucunda elde edilen veriler ışığında alınması gereken önlemleri, hızlıca hayata geçirmesi gerekmektedir. Artık günümüz ekonomik koşullarında, işletmelerin sahip olduğu tüm kaynaklar çok kısıtlı; kısıtlı olduğu kadar da çok değerlidir. Bu nedenle bu koşullarda şirketlerin hayatiyetlerini devam ettirebilmeleri için geleneksel işletmecilik alışkanlıklarından hızlıca vazgeçip, modern modelleri işletmelerinde uygulamalıdırlar. Bunun için ya kendi içlerinden birilerini bu konularda yetiştirecekler ya da bizim gibi yönetim danışmanlığı şirketlerinden hizmet alarak kendilerini bu yapıya uyduracaklardır. Bu noktada göz ardı edilmemesi gereken konu, mutlak surette işletmelerin bilgiyi ehil kişilerden edinip, kendi şirketleri için hemen uygulamaya geçmeleridir.   

4 Temmuz 2012 Çarşamba


KURUMSALLAŞTIKÇA ŞİRKETİNİZİN REKABET GÜCÜDE ARTAR

Şirketlerin yeterli rekabet koşullarına sahip olmaması, gerekli verimliliği sağlayamaması ve varlığını uzun süre sürdürememesinin birçok farklı değişkenle ilişkisi bulunmaktadır. Bu değişkenler içerisinde kuşkusuz en önemlilerinden bir tanesinin de şirketlerin kurumsallaşma boyutu olduğunu ileri sürebiliriz.
Türev Eğitim Danışmanlığı Grup Yöneticisi ve Organizasyonel Gelişim Danışmanı Dr. Savaş Tavşancı, “halka açık şirketlerdeki kurumsallaşma düzeyinin iç piyasadaki rekabet gücüne etkisiadıyla yürütmüş olduğu bilimsel araştırmayla (*) kurumsallaşmanın rekabet gücüne etkisini istatiksel olarak da kanıtlamıştır. Dr. Tavşancı’nın yapmış olduğu bu çalışmanın özetini ve tespitini “kurumsallaşıyorum” blogu olarak derleyerek siz değerli okuyucularımızın bilgisine sunuyoruz.
Araştırma, diğerlerine göre daha kurumsal olabileceği varsayımı ile, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Ulusal Tüm Endeksine kayıtlı halka açık şirketler üzerinde yapılmıştır. Likert tutum ölçeği kullanılarak hazırlanan soru formunu cevaplandıran 101 halka açık şirketin verileri, korelasyon ve regresyon analizi yöntemiyle analiz edilmiştir.
Tavşancı yapmış olduğu araştırmada, şirketin kurumsallaşması üzerinde ki bir birimlik değişimin, şirketlerin rekabet gücüne 0,79 birim katkı yarattığı tespit etmiştir.  Öyle ki şirketler, kurumsallaşma düzeylerini artırarak iç piyasadaki rekabet güçlerini de artırabilirler. Çünkü kurumsallaşma ile birlikte ortaya çıkan sistemlilik, standartlaşma ve birimler arası uyumun, rekabet gücünü olumlu etkilediği düşünülmektedir. Örneğin sistemli ve uyumlu çalışan şirketler, genel olarak talep ettiği tarihte siparişlerini müşteriye ulaştırabilirler. Bu sayede, özellikle aşırı biçimselleşme nedeniyle hantallaşan büyük rakipleri karşısında, işgücü ve süreç yönetimi yönünden rekabet güçlerini yükseltebilirler. Daha çok müşteriye rakiplerinden daha hızlı ulaşarak ve değişen müşteri ihtiyaçlarına daha hızlı cevap vererek finansal olarak güçlerini artırabilirler.

Dr.Savaş Tavşancı söz konusu çalışmasının sonucunda, elde ettiği bilimsel tespitten hareketle kurumsallaşma düzeyi düşük şirketlere, kurumsallaşma düzeylerini artırma çalışmalarını, tepe yönetiminde yapılacak zorunlu kuşak değişimlerini beklemeden bir an önce planlı ve programlı olarak yürütmelerini önermiştir. Çünkü kurumsallaşma düzeyinin artması, çok zaman alan bir süreçtir. Firma içindeki kuralların, prosedürlerin, değerlerin ve inançların her çalışan ve yönetici tarafından alışkanlık haline gelmesi ve tekrar edilmesi kısa sürede olması mümkün değildir. Şirketlerin yapı ve finansal olarak büyümesiyle, bu sürenin daha da artacağı düşünülmektedir.

(*) Bu makale “Dr.Savaş Tavşancı, HALKA AÇIK ŞİRKETLERDEKİ KURUMSALLAŞMA DÜZEYİNİN İÇ PİYASADAKİ REKABET GÜCÜNE ETKİSİ, Doktora Tez Araştırması, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009” kaynağından faydalanılarak derlenmiştir.